Kozmopolit Sokakların Habil Yürekli Çocukları

Çocukluğumun geçtiği Antakya’nın kozmopolit, dar ara sokakları, iki tip insan olduğunu bildiğimiz yıllardı o zamanlar. Birisi erkek birisi kız… Ayrımcılık, ırkçılık, sen busun ben buyum daha levhamıza yazılmamıştı. Daha ne haçlı seferleri vardı ne de kavimler göçmüştü zihnimizde.
Biz kozmopolit sokaklarda Âdem- Havva hikâyesiyle büyüdük, ama bizim hikâyede ne Habil vardı ne Kabil, kardeş cinayetiyle bulanmamıştı saf zihnimiz. Biz bilmesek de Habil yürekliydik o dönemlerde. Âdem hatırana kardeştik herkesle. Bu yüzden dokunmazdı kimselere kötülüğümüz, can acısa canımızın yandığı o dönemlerdi.
Biz küçükken bu mahallede öğrendik tevhidi, bir kulağımıza camiden ezan okunurdu diğer kulağımıza kiliseden yükselen çan, tevhid içinde büyüdük ikisinde de tek bir yaradanı andık, yaradan bir, inanç bir, inanılan bir, bine kadar her şeyi birledik ama ırk diye bir şey bilmezdik.,
Antakya koskoca uçsuz bucaksız bir diyar sanırdık, bir dünya var onun üstünde de bir Antakya, kalabalık gelirdi şimdi gezdiğimiz ıssız sokaklar. O kalabalık olduğunu sandığımız sokaklarda pek ayrılıklar yaşanmazdı, herşey sabitti yaşlanmak,tükenmek yoktu, ayrılıklar olsa bile ölümden olurdu. Ama ölümler pek canımızı acıtmazdı, çünkü her ölen melek olduğunu bilirdik o Habil ufkumuzla. Kabile daha yer yoktu senaryomuzda. Cehenneme sadece kötüler girerdi. Kötüden kastımız sadece annenin sözünü tutmazsan giderdin cehenneme, bundan başka kötülüğümüz yoktu millete.
Mahallede kapılar kapanmazdı gönlümüz gibi ev kapılarımızda açık kalırdı yersiz yurtsuza. Ne de olsa Tanrı misafiriydi sonuçta. Hiç korkmazdık insanlardan dedim ya kabil yoktu daha senaryomuzda.
Ve Kabil yürekliler girdi senaryo ya hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Kabil’i tanıyınca Habil’i de bildim. Meğersem kardeş kavgası varmışta anlatılmamış bizlere. Kabil Habil’i öldürmüş de yaşatmışız bilmeden içimizde…
Mehmet Adın

*Yazı Mehmet ADIN'a aittir. Sitemizin eski halinde bu yazıyı sitemize eklemiştir.
Devamını Oku »

Hoş Geldin De Bana Yârim Geldim

Susuyorum, içimde bir çöl fırtınası ve kurak bir kalp senin aşkın için su/suyorum
Sükûtluğumun hiçbir değeri kalmasa bile yinede susuyorum
Mecnun gibi atamam kendimi çöllere
Leyla, Leyla diye kurda kuşa senin ismini haykıramam
İçimdeki aşk Leyla’nınkinden
Mahrem sayarım aşkımı da kimseye bir şey diyemem
Sağ kulağıma bir ezan okur Süleymaniye
Okuduktan sonra 3 kere senin ismini kazır içime
Hilkat hamurumu yoğurur, bir nur üfler ruh iklimime.
Hakikatim olur, hilkatimin adı aşk olur bundan böyle.
Bir firkat, bir sensizliğin sancısı Arafta kalır gibi kalmak düşer bana bu çöllerde
Kaç kere tavaf ettim de sayamadım dönerim etrafında gündüz gece
İçimde bir cezbe birikintisi.
Allah’ım nasıl bir debdebe, nasıl bir aşk böyle
Kalpte bir inşa bir iştirak
Hoş geldin de bana Yârim geldim beldetün tayibetüne
Mehmet Adın
*Şiir Mehmet ADIN'a aittir. Sitemizin eski halinde bu şiiri sitemize eklemiştir.
Devamını Oku »

S/AYIKLAMALAR

                                               
Karabasana benzeyen düşüncelerinin elinde,
Kurtulamıyor.
Nefes alıyor; alıyor fakat her nefeste boğuluyor.
Bugün kalbi nefessiz…
” Hu! “
Diyor, derinden bir.
Düşünceleri; etsiz, kemiğe soyunmuş ellerle boğazlıyor kalbini.
Gök gürültüsü var dışarıda;
seyyar satıcının sesi geliyor:
” Ne alırsan bi liraaa.. “
Sesler birbirine karışıyor.
Az sonra yağmur başlayacak..
Bir ışık belirip sonra hemen kayboluyor..
” Beni de yıkasaydı yağmur! “
Sanki habis, fesat bir ceset,
ruhu var diye kırmak istiyor onun kanatlarını..
Sahi mi? Var mıydı ruhu?
Beden olalı ruhu uğramazdı…
Beden olalı o da ruhunu aramadı…
Gittikçe kayboluyor, bedeni onu yutuyordu.
İçten mi dıştan mı bilmiyor, eriyordu; be(n)/den olalı…
Karanlık, soğuk, rutubetli…İçine çektiği hava kesif…
Kurtulsaydı mahzeninden o da uçacaktı.
İstemek uçmak mıydı?
~Şafak Türker~

*Şiir Şafak Türker'e aittir. Sitemizin eski halinde bu şiiri sitemize eklemiştir.
Devamını Oku »